DUHÂN Suresi Kuran-MP3-dinle/indir
DUHÂN Suresi Kuran-MP3-dinle/indir
DUHÂN Suresi MP3 dosyasını bilgisayarınıza indirmek için aşağıdaki linke sağ tuşla basarak farklı kaydeti seçiniz.
DUHÂN Suresi MP3 dosyasını indir
DUHÂN Suresi
44/DUHÂN-1: Hâ mîm.Ha, mim.
44/DUHÂN-2: Vel kitâbil mubîn(mubîni).Kitab-ı Mübîn’e (Apaçık Kitab’a) andolsun.
44/DUHÂN-3: İnnâ enzelnâhu fî leyletin mubâreketin innâ kunnâ munzirîn(munzirîne).Muhakkak ki Biz onu, mübarek bir gecede indirdik. Şüphesiz Biz, uyaranlarız.
44/DUHÂN-4: Fihâ yufreku kullu emrin hakîm(hakîmin).Hikmetli (hükmedilmiş) emirlerin (işlerin) hepsi, onda (o gecede) ayırt edilir (belirlenir).
44/DUHÂN-5: Emren min indinâ innâ kunnâ mursilîn(mursilîne).Katımızdan bir emir olarak. Muhakkak ki Biz, (Kur’ân’ı ve resûlleri) gönderenleriz.
44/DUHÂN-6: Rahmeten min rabbik(rabbike), innehu huves semîul alîm(alîmu).Rabbinden bir rahmet olarak. Muhakkak ki O; O, en iyi işiten, en iyi bilendir.
44/DUHÂN-7: Rabbis semâvâti vel ardı ve mâ beynehumâ, in kuntum mûkinîn(mûkinîne).Göklerin ve yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir. Eğer siz yakîn sahibi iseniz.
44/DUHÂN-8: Lâ ilâhe illâ huve yuhyî ve yumît(yumîtu), rabbukumve rabbu âbâikumul evvelîn(evvelîne).O’ndan başka İlâh yoktur. Diriltir ve öldürür. Sizin ve evvelki (sizden önceki) babalarınızın Rabbidir.
44/DUHÂN-9: Bel hum fî şekkin yel’abûn(yel’abûne).Hayır, onlar şüphe içinde oynuyorlar (oyalanıyorlar).
44/DUHÂN-10: Fertekib yevme te’tîs semâu bi duhânin mubîn(mubînin).Artık göğün, apaçık duman (fitne) getireceği günü gözle.
44/DUHÂN-11: Yagşân nâs(nâse), hâzâ azâbun elîm(elîmun).(O fitne ki) insanları (insanların büyük kısmını) sarmıştır. İşte bu, elîm bir azaptır.
44/DUHÂN-12: Rabbenekşif annel azâbe innâ mû’minûn(mû’minûne).Rabbimiz, azabı bizden kaldır. Muhakkak ki biz, mü’minleriz.
44/DUHÂN-13: Ennâ lehumuz zikrâ ve kad câehum resûlun mubîn(mubînun).Onlara (herşeyi) açıklayan bir resûl gelmişti. (Buna rağmen resûlün söylediklerinden) ibret almadılar.
44/DUHÂN-14: Summe tevellev anhu ve kâlû muallemun mecnûn(mecnûnun).Ve (O’NA) (şeytan tarafından vahyedilerek) “öğretilmiş” ve “deli” dediler ve sonra O’NDAN yüz çevirdiler.
44/DUHÂN-15: İnnâ kâşifûl azâbi kalîlen innekum âidûn(âidûne).Muhakkak ki Biz, azabı biraz kaldırsak (bile), şüphesiz ki siz (şirke) dönecek olanlarsınız.
44/DUHÂN-16: Yevme nebtışul batşetel kubrâ innâ muntekimûn(muntekimûne).Büyük bir şiddetle (onları) yakalayacağımız gün, Biz mutlaka intikam alacak olanlarız.
44/DUHÂN-17: Ve lekad fetennâ kablehum kavme fir’avne ve câehum resûlun kerîm(kerîmun).Ve andolsun ki Biz, onlardan önce firavun kavmini de imtihan ettik. Ve onlara da kerim bir resûl (Hz. Musa) gelmişti.
44/DUHÂN-18: En eddû ileyye ibâdallâh(ibâdallâhi), innî lekum resûlun emîn(emînun).(Hz. Musa): “Allah’ın kullarını bana verin. Muhakkak ki ben, sizin için emin bir resûlüm.” (demişti).
44/DUHÂN-19: Ve en lâ ta’lû alâllâh(alâllâhi), innîâtîkum bi sultânin mubîn(mubînin).Allah’a karşı ululuk (büyüklük) taslamayın! Çünkü ben, size apaçık bir sultan (delil) ile geliyorum.
44/DUHÂN-20: Ve innî uztu bi rabbî ve rabbikumen tercumûni.Ve muhakkak ki ben, beni taşlamanızdan, sizin de Rabbiniz olan Rabbime sığındım.
44/DUHÂN-21: Ve in lem tû’minû lî fa’tezilûni.Eğer bana inanmıyorsanız artık benden uzaklaşın.
44/DUHÂN-22: Fe deâ rabbehû enne hâulâi kavmun mucrimûn(mucrimûne).Bunun üzerine: “Bunlar günahkâr bir kavimdir.” diye, Rabbine dua etti.
44/DUHÂN-23: Fe esri bi ibâdî leylen innekum muttebeûn(muttebeûne).Hemen gece yürüyüşü yapmak üzere kullarımla (beraber) yola çık! Muhakkak ki siz takip edileceksiniz.
44/DUHÂN-24: Vetrukil bahre rehvâ(rehven), innehum cundun mugrekûn(mugrekûne).Ve denizi açık olarak bırak! Muhakkak ki onlar, boğulacak olan bir ordudur.
44/DUHÂN-25: Kem terekû min cennâtin ve uyûn(uyûnin).Bahçelerden ve pınarlardan nicelerini terkettiler.
44/DUHÂN-26: Ve zurûin ve makâmin kerîm(kerîmin).Ve ekinler ve kerim mekânlar (güzel köşkler).
44/DUHÂN-27: Ve na’metin kânû fîhâ fâkihîn(fâkihîne).Ve orada zevk içinde yaşadıkları ni’metler (terkettiler).
44/DUHÂN-28: Kezâlik(kezâlike), ve evresnâhâ kavmen âharîn(âharîne).İşte, böyle. Ve sonraki kavmi onlara varis kıldık.
44/DUHÂN-29: Fe mâ beket aleyhimus semâu vel ardu ve mâ kânû munzarîn(munzarîne).Onlara yer ve gök ağlamadı. Ve onlara mühlet verilmedi.
44/DUHÂN-30: Ve lekad necceynâ benî isrâîle minel azâbil muhîn(muhîni).Ve andolsun ki Biz, İsrailoğullarını (firavunun) zelil azab(ın)dan kurtardık.
44/DUHÂN-31: Min fir’avn(fir’avne), innehu kâne âliyen minel musrifîn(musrifîne).O firavun ki, şüphesiz o, haddi aşanlardan ve büyüklük taslayanlardandı.
44/DUHÂN-32: Ve lekadihternâhum alâ ilmin alel âlemîn(âlemîne).Ve andolsun ki Biz, onları (İsrailoğullarını) ilim üzerine âlemlere seçtik (üstün kıldık).
44/DUHÂN-33: Ve âteynâhum minel âyâti mâ fîhi belâun mubîn(mubînun).Ve onlara, içinde apaçık imtihan olan âyetlerden (mucizelerden) verdik.
44/DUHÂN-34: İnne hâulâi le yekûlûn(yekûlûne).Gerçekten onlar, mutlaka diyecekler ki.
44/DUHÂN-35: İn hiye illâ mevtetunel ûlâve mâ nahnu bi munşerîn(munşerîne).(Bizim ölümümüz) sadece ilk ölümümüzdür. Ve biz, neşrolunacak (tekrar diriltilecek) değiliz.
44/DUHÂN-36: Fe’tû bi âbâinâ in kuntum sâdikîn(sâdikîne).Siz doğru söyleyenlerseniz, o halde babalarımızı (geri) getirin.
44/DUHÂN-37: E hum hayrun em kavmu tubbein vellezîne min kablihim, ehleknâhum innehum kânû mucrimîn(mucrimîne).Onlar mı yoksa Tubba’nın kavmi ve onlardan öncekiler mi daha hayırlı? Biz onları helâk ettik. Çünkü onlar mücrimlerdi.
44/DUHÂN-38: Ve mâ halaknes semâvâti vel arda ve mâ beynehumâ lâibîn(lâibîne).Ve gökleri ve yeri ve ikisi arasındakileri, oyun olsun diye yaratmadık.
44/DUHÂN-39: Mâ halaknâhumâ illâ bil hakkı ve lâkinne ekserehum lâ ya’lemûn(ya’lemûne).İkisini de haktan başka bir şey ile yaratmadık (ikisini de hak ile yarattık). Ve lâkin onların çoğu bilmezler.
44/DUHÂN-40: İnne yevmel faslı mîkâtuhum ecmaîn(ecmaîne).Muhakkak ki fasıl günü, onların hepsinin belirlenmiş vaktidir.
44/DUHÂN-41: Yevme lâ yugnî mevlen an mevlen şey’en ve lâ hum yunsarûn(yunsarûne).O gün, dosttan dosta (hiç)bir şey fayda vermez. Ve onlara yardım olunmaz.
44/DUHÂN-42: İllâ men rahimallâh(rahimallâhu), innehu huvel azîzur rahîm(rahîmu).Ancak Allah’ın rahmet (Rahîm esmasıyla tecelli) ettiği kimse hariç. Muhakkak ki O, Azîz’dir, Rahîm’dir.
44/DUHÂN-43: İnne şeceretez zakkûm(zakkûmi).Muhakkak ki zakkum ağacı.
44/DUHÂN-44: Taâmul esîm(esîmi).Günahkârların yemeğidir.
44/DUHÂN-45: Kel muhl(muhli), yaglî fîl butûn(butûni).Erimiş maden gibi karınlarında kaynar.
44/DUHÂN-46: Ke galyil hamîm(hamîmi).Kaynar suyun kaynaması gibi.
44/DUHÂN-47: Huzûhu fa’tilûhu ilâ sevâil cahîm(cahîmi).Onu tutun (yakalayın)! Hemen cehennemin ortasına sürükleyin.
44/DUHÂN-48: Summe subbû fevka re’sihî min azâbil hamîm(hamîmi).Sonra başının üstüne azap olarak kaynar su dökün.
44/DUHÂN-49: Zuk, inneke entel azîzul kerîm(kerîmu).(Azabı) tat! (Hani) sen, gerçekten azîzdin ve kerimdin (kendini öyle zannediyordun).
44/DUHÂN-50: İnne hâzâ mâ kuntum bihî temterûn(temterûne).Muhakkak ki bu azap, sizin şüphe ettiğiniz şeydir.
44/DUHÂN-51: İnnel muttekîne fî makâmin emîn(emînin).Muhakkak ki takva sahipleri, mutlaka emin makamlardadır.
44/DUHÂN-52: Fî cennâtin ve uyûn(uyûnin).Cennetlerde ve pınarlarda.
44/DUHÂN-53: Yelbesûne min sundusin ve istebrakın mutekâbilîn(mutekâbilîne).Karşılıklı ipekten ve atlastan giysiler giyerler.
44/DUHÂN-54: Kezâlik(kezâlike), ve zevvecnâhum bi hûrin în(înin).İşte, böyle. Ve onları, iri gözlü huriler ile evlendiririz.
44/DUHÂN-55: Yed’ûne fîhâ bi kulli fâkihetin âminîn(âminîne).Orada emniyet içinde her çeşit meyveden isterler.
44/DUHÂN-56: Lâ yezûkûne fîhel mevte illel mevtetel ûlâ, ve vekâhum azâbel cahîm(cahîmi).Orada ilk ölümden başka ölüm tatmazlar. Ve (Allah, böylece) onları cehennem azabından korumuştur.
44/DUHÂN-57: Fadlen min rabbik(rabbike), zâlike huvel fevzul azîm(azîmu).Senin Rabbinden fazl (lütuf) olarak işte bu, (en büyük kurtuluş) fevz-ül azîmdir.
44/DUHÂN-58: Fe innemâ yessernâhu bi lisânike leallehum yetezekkerûn(yetezekkerûne).İşte böylece O’nu (Kur’ân-ı Kerim’i), senin lisanın ile kolaylaştırdık. Umulur ki onlar tezekkür ederler.
44/DUHÂN-59: Fertekib innehum murtekıbûn(murtekibûne).Artık gözle (bekle)! Muhakkak ki onlar da (bekleyenler) gözleyenlerdir.